22 Ağustos 2008 Cuma

Artık Sokağa Çıkabilirsin..





Evine çağırdın ilkyaz sevinçlerini
çocukluğuna
Yırtıldı gözlerin, içine hayat doldu
o karanlık ışık...
Yükün yok
artık her sabah hoyrat bir özgürlük uyandırıyor seni...

Kalbinde herşey eşitlendi
Haz ve sıkıntı
Boşluk ve güven
Hasret ve ölüm
Gözlerine hastalıklı bir güzellik geldi

Şimdi acı çeken yanınla bile alay ediyorsun...

Kalbine çağırdın herkesi
Kendini bile
Artık sokağa çıkabilirsin
Ömründen düştün kendini..

Cezmi Ersöz


Hala Koynumda Resmin..




Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

Ahmet Telli


7 Ağustos 2008 Perşembe

Deniz..






Deniz Muamması

Gene denizlere dönmeliyim, ıssız denize, semaya
Bütün istediğim bir gemi ve yolumu gösteren yıldız Çark vursun , rüzgar söylesin, beyaz yelkenler çarpsın havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istediğim yalnız
Gene denizlere dönmeliyim, dalgaların çağrısına Öyle hoyrat, öyle saf bir çağrış ki karşı durulmaz buna.
Bütün istediğim rüzgarlı bir gün, bulutların yarısı
Savrulan köpükler, serpintiler martıların haykırışı
Gene denizlere dönmeliyim, serserilik hayatına Martılarla, balinalarla o keskin rüzgarlı yollarda.
Bütün istediğim, yolculuğun sonunda, bıkıncaya dek Uyumak, rüya görmek ve bir gemici masalı dinlemek

John Masefield 1878


Heeey !

Ne duruyorsun be,
at kendini denize.
Geride bekleyenin varmış,
aldırma

Görmüyormusun,
her yerde hürriyet.
Yelken ol, kürek ol,
dümen ol, balık ol, su ol.

Git gidebildigin yere

Orhan Veli Kanık


Deli...!

Kime sorsam, dönüşüm yok.
Nereye baksam mavi.
Yelkenimde deli rüzgar.
Her yanım tuz, her yanım yel
Deliyim..
Ahhh, deniz olayım.
Tuzumu rüzgarda savurayım
Deliyim...
Ahhh, ne yelken, ne yel
Ufuklarda, kaybolayım
Deliyim...Senin için. Beni affet..
Şairi bilinmiyor.

DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN

Gemiler geçer rüyalarımda
Allı pullu gemiler..
Damların üzerinden, ben, zavallı,
Ben, yıllardır denize hasret,
Bakar, bakar ağlarım.

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Halâ tuzlu akar kanım
İstridyenin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki, fena kalpli değil,
Köpükler ki, duduklara benzer,
Köpükler ki,
İnsanlarla zinaları ayıp değil.

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler..
Damların üzerinden, ben, zavallı
Ben, yıllardır denize hasret.

Orhan Veli Kanık

HASRET

Denize donmek istiyorum!
Mavi aynasinda sularin:
boy verip gorunmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!

Gemiler gider aydin ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet omrum gemilerde bir gun olsun nobete yeter.
Ve madem ki bir gun olum mukkader;
Ben sularda batan bir isik gibi
sularda sonmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!

1927
Nazim Hikmet

DENİZCİ SANATÇIYA

Koşan bir dalga gibi,
Esnek, oynak, değişken
Ve tümüyle alçakgönüllü olmak.
Onun gibi, iğrenmeden
Her şeye kucak açmak,
Sokulmak, dokunmak ve sarmalamak
Görünen her şeyi, ayrımsız
Kucaklamak ve yansıtmak.

Koşan bir dalga gibi.
Özgür ve bağımsız
Ve tümüyle içten olmak
Onun gibi, evsiz barksız
Her an bir başka yerde
Görebilmek şafağı, öğleyi, geceyi
Ve hep bir tek şeyi anımsamak ;
Denizi! Denizi! Denizi!

N.M.MİNSKİ
(1855-1937)

3 Ağustos 2008 Pazar

Okşayan Eli İtip, Tekmeleyen Ayağı Neden Öper İnsanoğlu?


İnsanız ve insan olmanın da sanırım gedikleri var. Onlar bizim açık noktalarımız. Programlama dilinde geçen ‘bug’lar gibi…

“Kaçanın kovalanması, kovalananın kaçtıkça değere binmesi” çoğumuzun defalarca yaşadığı, yaşarken pek anlamasak da, sonradan hep onay verdiğimiz bir önerme.

Doğru. Gönül kaçanı kovalıyor gerçekten.

Birini seviyorsunuz (çokca sevgili anlamında olsa da, bir arkadaş için bile olabilir) o da bunu anlayınca kaçmaya başlıyor sizden.

Taparsan tepilirsin, tepersen tapılırsın (sanırım bu arkadaşlar arasında “4s” olarak geçen kuralın en düzgün yazım şekli!)

Kötü davranmanın prim yaptığını bilen bir kaçan, kötü davranılmaktan keyif alan bir kovalayan!

Oysa sevmekten güzeli var mı? Birini seviyor ve bunu belli ediyorsunuz. Hatta teslim oluyorsunuz. Kartları açık oynadığınız ve içinizden geldiği gibi davrandığınız içinse ızdırap çekiyorsunuz. Veya kaygan zeminde zoru oynayıp, gizemli davrandığınızda kuvvetli taraf olup, bu sefer peşinizden gelinen oluyorsunuz.

Her iki tarafta açık oynasa ya kartlarını demek geliyor insanın içinden…

Peki; okşayan eli itip, tekmeleyen ayağı neden öpüyoruz? Tekmelenmek veya acı çekmek bu sevgi denen şeyin olmazsa olmazı mı? Bilerek, isteyerek, hatta zevk alarak kul köle olmak…

Karşımızdakinin bizim bir dediğimizi iki etmemesi, hep alttan alması, daha sık arayıp sorması sanırım bizde “tamam, artık o benimdir” algısı yaratıyor. Ve biz insanoğlu sahip olduklarımızın değerini bilmiyor, hep sahip olamadığımızı istiyoruz.

Tutkular sahip oluncaya kadar yaşıyor.

İçimizden geldiği gibi, hiç frene basmadan yaşadığımız… Gözümüzü telefondan ayıramayıp çalan her telefonun, gelen her mesajın ondan olsun istediğimiz… Fazlaca üstüne düşüp ve onu tepemize çıkarttığımız zamanlar…

İşte tüm bunlar kaçanın kendini olduğundan daha güçlü ve daha bağımsız hissetmesini sağlamıyor mu? Çünkü artık o her istediğini yaptırabilen bir konumda, hem de sizin kendi tercihinizle. Her istediğinizi yapan, her şeyini feda edebilen kişi ise zayıf karakterlidir önermesi burada devreye giriyor; saygı azalıyor, küçümseme başlıyor.

Kovalayan daha bir hırs yapıyor, artan acı da ondaki motivasyonu tavan yaptırıyor. İstenmemenin bile istenir olmaya tercih edilebileceği bir seviyeye geliniyor. Ve… Kaçanın zorbalıkları kovalayanın tutkusu oluyor. [Girdaba bakın!]

Defalarca “yeter artık” demelerin, anlık mutluluklara tercih edildiği zamanlar…

Kimin söylediğini hatırlayamadığım bir söz özetliyor herşeyi: “insan nedense, kendisine ızdırap çektirenlere yeni ızdırap şansları tanımak konusunda çok hevesli.”

Sık olmasa da, tersine dönebildiği de oluyor bu durumun. Kaçanın kovalayan, kovalayanın kaçan rolleri alması. Kovalayan kendiyle “samimi” olabilmiş ve gerçekten yeter demiştir artık. Şimdi acı çektirmekten keyif alan, acı çekmekten keyif alır hale gelecektir.

Kaçan veya kovalayan… Bu hepimizin hayatta en az bir kere gireceği, doğru insanı bulana kadar da kafamızı karıştırmaya devam edecek bir girdap.

Sadece karşılıklı ve gerçek aşklarda bu söz konusu olmuyor. Her iki tarafın da zaten gözü bir şey görmediği için, kaçma kovalama gizem vs gündem dışı kalıyor.

Şimdi diyeceğim ki “size değer vermeyene siz de vermeyin” ancak bu öyle bir kaç kez yaşanmadan öğrenilecek bir şey değil. Dibine kadar yaşanmalı da.

Bu sonuçta bizim biz olmamızı sağlayan bir “bug.” Bu bizim doğal halimiz. Kaçan da, kovalayan da olmuş biri olarak diyorum ki; iyi ki var bu zayıflıklarımız. Gönül sevmek ister, güvenmek ister. Aşkını pamuklara sarmalayıp sarmak ister!

Peki o zaman ne öğrendim bunca sene?

İzin vermediğimiz kişilerin bizi üzemeyeceğine…


Kaynak

1 Ağustos 2008 Cuma

İyi ki Doğdun Zeynep...









Mutlu Yıllar

Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya.
Rengârenk batan günü al karşına.
Bir renk, de kendinden kat.
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak.
Kapat gözlerini bir hikâye yarat.
Vazgeçme hissedilir biraz, da sıcaklığını kat.
Kalbinde, ki elleri bırakma sıkıca tut.
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt.
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama.
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver.
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana.
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana.......


Dünyada herkes çift yaratılmıştır derler, doğrudur ama Zeynep bitanedir.. Benim biricik Zeynebim, güzeller güzeli arkadaşım Doğum günün kutlu olsun...