Sesler;
yaşamımızdan geçen insanlara aitse de, bizim duyduğumuz gibi aklımıza yerleşen.. Birçoğunu tanımadığımız, çokça "sandığımız", pekçe "yanıldığımız".. Aslında "anlamadığımız".. Öyle.. Bazıları sadece duyulmuş gibi sesler.. Kulağımızdan girdiği gibi içimize yerleşen.. Duyduğumuzu da kendi yanılgılarımıza peşkeş çektiğimiz.. Tamda bu yüzden içimizi acıtan duyabildiğimizde.. Sahiplerine dönemeyen.. Odalarda kalamayan.. Geçen.. Giden.. Bazıları hep kalan.. Yüzü kendini alıp götürdüğü için duymaya yüreğimizin dayanmadığı;
Yüzler;
hayallerden süzülmüş.. O yüzde görmek, duymak, dinlemek istediğimiz seslere resim olmuş.. Ya da -olamamış-... Hiç anlaşılmamış, hep bir fotoğraf olmuş yüzler... Bazıları öyle güzel ki.. Bize kendimizi unutturan ve salt bu yüzden duyabildiğimiz.. Anlayabildiğimiz.. Üzerine resim çizemediğimiz.. Sadece olabildiği gibi yerleşen.. Hiç gitmeyen.. Bazılarını hiç bilmedik yinede..
Sokaklar;
adımlamadıklarımızı yok saydığımız.. Çıkanlar.. Çıkamayanlar.. Çıkmazlar.. Adımladıklarımız.. Kıvrılırken onlarla beraber döndüklerimiz.. Bizi yollara, caddelere, kentlere, sevgiliye, sevmeyene, bir ayrılığa, bir kahveye götürmek için orada olanlar.. oradalıkları varlığımızla bile anlamlanamayanlar... Yüreği geniş, yolları dar, kıvrımları keskin olanları da var... Kaldırımlarında 3 taş çizili pembe tebeşirle bazılarının, kimisinde tek ayak dayamış sokağın umudu göz kırpan lambasına başka bir renk umutla bir kadın.. Kimisine saatinde yenen akşam yemeği ertesi içilen çayın, bardaktaki posası fırlatılmış pencereden, o saatlerde kimsesi kalmamış caddesine.. Bir adam ölmüş yatıyor, bir adam öldürmüş kaçıyor kimisinden..
Her birinin anlamı nerden baktığında॥ Her birinin anlamı kendi yaşanmışlığında.. Her biri nasıl kim bilir.. Her biri herkeste başka...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder