"...sonra ayrılığa da alışıyor insan.
acıkmak, susamak, uyumak kadar doğal geliyor.
önceleri elim elini çok aradı.
şimdiyse bir başkasını bırak,
elim kendi tenime değse donup kalıyor.
seni kalbimden atamayacağımı anlayınca,
kalbimi yerinden söktüm.
yüzünü çerçeveletip içime astım.
anladım ki yeni aşk arayışlarına hiç gerek yok.
çünkü aşk, sadece söktüğün kalbinde kalıyor.
çok zaman geçti biliyorum.
ama bilmen gerek:
'sen beni öldürüyorsun,
sen bunu bilmiyorsun'..."
hiçbir şey kalmamalıydı senden bana. benim için artık anlamsız gelen kitap yığınları, sayfalarca mektuplar, birbirimize iliştirdiğimiz notlar hepsi ama hepsi yakamdan düşsün istiyorum. nereden başlasam anlatmaya bilmiyorum ama yazmaktan çok konuşmak gerekiyor. çünkü sözcükler bazen sadece dile geliyor. yazmak yetersiz bir eylem olarak yanıbaşımda kalıyor.
yüzünü bana dönüp gittiğin günlerden biri olsa gerek ki ben yine uykusuz, anlamsız günlerden birinde kendimi olur olmaz yerlerde buldum. bir gün çok acı çekeceğini biliyordum. ama bunda benim hiç payım olmayacaktı. kendi kendini yaralayacaktın. sonra tüm pişmanlığınla gelip kendini benim karşımda yargılayıp, asacaktın. hiçbir intihar senin benden gidişinden daha çok acı çektirmeyecek bunu da biliyorum. ölmekle unutur insan her şeyi. insanın doğası bu. uyumaktan ne kadar kaçamıyorsa ölüm de o kadar peşinde geziyor insanın.
hep gitmekten söz eden sen oldun. ama şimdi bakıyorum da seni öylece hiç sevmediğimiz gri şehrin kalabalığında "yalnız" başına bırakan ben oldum. ama bunu da sen seçtin. "ayrılık da sevdaya dahil" diyor attila ilhan. evet şimdi aramıza giren tüm ayrılıkları topluyorum, sevdamıza dahil ediyorum. aramıza onca ayrılıkları ekledik ama nedense bir nefes daha ekleyemedik. sözcükler kaldı, birbirimize hiç söyleyemediğimiz. "aşk" dedik. hayır, biz birbirimize aşık olamadık hiç. aşk yetersiz bir sözcük geldi. aşk şeffaftı; hep kırıldı, kırmızı sarhoşluklar içimize döküldü.
sesini duymak istemiyordum en fazla. çünkü sesin bana tüm sözlerimi unutturuyordu. kulaklarımı bu yüzden tüm şarkılara kapattım. en fazla sessizliği dinledim. sessizlik de öldürmedi beni. yalnızlığın sağırlığı doldurdu kulaklarımı. gözlerim hiçbir şeyi gördü. metruk bir ev gibi hissettim kendimi. tüm odalarımı siyaha boyadım. "sana" yazdıklarımı hep senden gizli; bütün doğruları ise kendimden uzak tuttum. senin doğruların -ki doğruysa- benim doğrularım hiçbir zaman olamazdı. (şu an ruhumun soğukluğunu cehennemden başka ne alabilir ki?)
bir gerçek daha arıyorum. senin hiçbir zaman bilemeyeceğin. ve eski not defterimin arasından bir kaç cümle daha dökülüyor:
"...
'yazmam bir daha'lara inat yine kâğıda kaleme sarılmışsan,
ilkokul öğrencisi tadındaki şiirlerini eğri büğrü yazınla düzgün ama bir o kadar da üzgün türkçene iliştirmişsen...
... 'duymam bir daha'lara inat yine "o" şarkıyı dinlemiş,
ellerini kulaklarına bastırıp duymama gayretine rağmen bağıra çağıra şarkıyı söylemişsen; bir de şarkıyı gözyaşına eklemişsen...
... 'dokunmam bir daha'lara inat yine fotoğrafları açıp bakmışsan,
ve gözlerin yine saçma sapan bir şekilde uzaklara dalmışsa...
...'aşk bir hastalık' söylemlerine inat yine o şiirleri okumuşsan,
ve "sana" yazılıp yazılmadığını merak etmişsen...
... özlemişsen...
... ne olur sanki bir sigara içmişsen...
ve gözlerini aynaya dikmişsen... aynayı kırmayı içinden geçirip, gözlerini bir kalbe iliklemişsen...
/ . . ./
beni unutma...
bu sabah bir elini doğuya uzat. burada çok güneş battı. bir çoğu hiç doğmadı.
ve bir deli bir ay sonra yeni uyandı
-11/08/2006- ..."
...
hayat bugün beni çok unuttu.
ve ağzımın kenarına o çok sevdiğim şarkı yine ilişti:
"bir gün belki hayattan..
geçmişteki günlerden...
bir teselli ararsan,
bak o zaman resmime..."
Kaynak
Resimlerini kullanmama izin verdiği için Aydan'a en derin teşekkürlerimle...
''Keşke...Keşke...''
13 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder